Yürüyen balık görüntülendi! - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: Bilim adamları Afrikalı akciğerli balığı yürürken görüntüledi.
Çekilen videoda bu balık, iki uzun arka yüzgecini akvaryumun tabanında arka ayak gibi kullanırken görülüyor.
Ön yüzgeçler ise hareketsiz kalıyor ve hayvanın gövdesi, sadece arka yüzgeçlerin yardımıyla ileriye ittiriliyor.
Bilim adamlarına göre bu görüntüler, yürüme konusunda "ilk adımların" karada değil, bu balığa benzer türler tarafından suda atıldığına işaret ediyor.
Bir diğer deyişle akciğerli balık, evrim sürecinde su canlıları ile kara canlıları arasındaki halkanın nasıl oluşmuş olabileceğinin canlı göstergesi.
- Sent using Google Toolbar
Computer - Internet Technology Design World --------------- Bilim ve Toplum - Bilim ve Teknik -- -------------------- internet,oyun,bilgisayar,bilişim,Programlama,Bilim Network,Msn,Yahoo,messenger,Gmail,Hotmail,Cep, İPhone,Android
Evrim - Ekoloji - Ekosistem Evrimin örüntü ve mekanizmalarının inceliklerini keşfetmeye aşağıdaki ana başlıklardan başlayabilirsiniz
17 Aralık 2011 Cumartesi
2 Aralık 2011 Cuma
Evrim Teorisi bilimsel değilse Elektromagnetik Dalga Teorisi hiç bilimsel olmamalıdır
Evrim teorisi bilimsel değilse elektromagnetik dalga teorisi hiç bilimsel olmamalıdır..çünkü;
Elektromagnetik dalgalar bir fenomendir,yapısı tam olarak henüz bilinmiyor.
Electromagnetic radiation - Wikipedia, the free encyclopedia
Ancak elektromagnetik dalgaları herkes kullanıyor,cep telefonu,radyo,televizyon,uydu haberleşmeleri,telsiz....yani elektromagnetik dalgalar gerçek ve var.
Gelin bu iki teoriyi karşılaştıralım;
Elektromagnetik dalgalar bir fenomendir,yapısı tam olarak henüz bilinmiyor.
Electromagnetic radiation - Wikipedia, the free encyclopedia
Ancak elektromagnetik dalgaları herkes kullanıyor,cep telefonu,radyo,televizyon,uydu haberleşmeleri,telsiz....yani elektromagnetik dalgalar gerçek ve var.
Gelin bu iki teoriyi karşılaştıralım;
4 Kasım 2011 Cuma
Bilimin yanlışları
Bilim, kendi yanlışlıklarını düzeltiyor
Yanlışlıklarına sahip çıkmak bilimin en güçlü özelliklerinden biri. Bildiğimizi sandığımız, ancak bilmediğimizin yeni ayırdına vardığımız konuları gözden geçiriyor..
Bilim Teknoloji- 1) SADİST SOY İLİŞKİLERİ
Sürüngenler Huzur İçinde Yatın
Omurgalılar bir zamanlar son derece basit canlılardı. Mantıklı bir biçimde beş sınıfa ayrılmışlardı: İkiyaşamlılar (Amfibik), kuşlar, balıklar, memeliler ve sürüngenler. Kanatlı ve tüylü olanlar kuşlardı, pullu ve soğukkanlı olanlar sürüngenlerdi. Kısaca her şey yerli yerindeydi.
Yanlışlıklarına sahip çıkmak bilimin en güçlü özelliklerinden biri. Bildiğimizi sandığımız, ancak bilmediğimizin yeni ayırdına vardığımız konuları gözden geçiriyor..
Bilim Teknoloji- 1) SADİST SOY İLİŞKİLERİ
Sürüngenler Huzur İçinde Yatın
Omurgalılar bir zamanlar son derece basit canlılardı. Mantıklı bir biçimde beş sınıfa ayrılmışlardı: İkiyaşamlılar (Amfibik), kuşlar, balıklar, memeliler ve sürüngenler. Kanatlı ve tüylü olanlar kuşlardı, pullu ve soğukkanlı olanlar sürüngenlerdi. Kısaca her şey yerli yerindeydi.
İnsan ve maymun kültürel kökleri paylaşıyor
İnsan ve maymun kültürel kökleri paylaşıyor
Kültür sadece insanda bulunan bir özellik değil. Orangutan topluluklarını inceleyen araştırmacılar, insansı maymunların da topluluk içinde öğrendiklerini birçok kuşağa aktardıklarını gösterdi. Böylece ilk kez insan ve insansı maymunun evrimsel köklerini paylaştıklarını kanıtlayan bir sonuç elde edildi (Current Biology).
Bilim Teknik
İnsanlar yeni davranış biçimlerini sosyal öğrenmeyle bir kuşaktan diğerine aktarır. Birçokları için insanda kültürün varlığı çevresine en iyi şekilde
Kültür sadece insanda bulunan bir özellik değil. Orangutan topluluklarını inceleyen araştırmacılar, insansı maymunların da topluluk içinde öğrendiklerini birçok kuşağa aktardıklarını gösterdi. Böylece ilk kez insan ve insansı maymunun evrimsel köklerini paylaştıklarını kanıtlayan bir sonuç elde edildi (Current Biology).
Bilim Teknik
İnsanlar yeni davranış biçimlerini sosyal öğrenmeyle bir kuşaktan diğerine aktarır. Birçokları için insanda kültürün varlığı çevresine en iyi şekilde
24 Ekim 2011 Pazartesi
Ekosistem Canlı Yaşamı: Gezegenimizi kim kurtaracak? Doğa için 10 kuruluş
Ekosistem Canlı Yaşamı: Gezegenimizi kim kurtaracak? Doğa için 10 kuruluş: Ekoloji Bölüm III: Gezegenimizi kim kurtaracak? Doğa için 10 kuruluş ...
Orman - Ormancılık - Ekoloji - Çevre Ekosistem - çevre,doğa,bitkiler,canlı yaşamıBitki ekolojisi,Hayvan ekolojisi,tür ekolojisi
Orman - Ormancılık - Ekoloji - Çevre Ekosistem - çevre,doğa,bitkiler,canlı yaşamıBitki ekolojisi,Hayvan ekolojisi,tür ekolojisi
Ekoloji : Sorun ne kadar ciddi? Gelecek için umut ışığı
Ekoloji
Bölüm I: Sorun ne kadar ciddi? Gelecek için umut ışığı
Rio Dünya Zirvesi'nde 182 ülkenin Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ni imzalamasının ardından 11 yıl geçti. 1992'den günümüze doğal hayatın korunmasına yönelik yapılanlara bakıyoruz.
31 Ağustos 2002'de, Johannesburg'da, sürdürülebilir kalkınma programının tartışıldığı BM Dünya Zirvesi'ni protesto eden göstericiler.
Bölüm I: Sorun ne kadar ciddi? Gelecek için umut ışığı
Rio Dünya Zirvesi'nde 182 ülkenin Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ni imzalamasının ardından 11 yıl geçti. 1992'den günümüze doğal hayatın korunmasına yönelik yapılanlara bakıyoruz.
31 Ağustos 2002'de, Johannesburg'da, sürdürülebilir kalkınma programının tartışıldığı BM Dünya Zirvesi'ni protesto eden göstericiler.
17 Ekim 2011 Pazartesi
Nedir, Neden, Nasıl, Nerede ?: Madde Döngüsü Nedir
Nedir, Neden, Nasıl, Nerede ?: Madde Döngüsü Nedir: Ekosistem, canlıların içinde bulundukları canlı ve cansız varlıkların oluşturduğu ekolojik bir sistemdir.Tüm dünyaya ekosistem denebileceğ...
Nedir, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman, Hangi
Nedir, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman, Hangi
15 Ekim 2011 Cumartesi
Bilgisayar - İnternet - Bilim Teknoloji Tasarım Dünyası: Tarihte bilim için ölen bilim adamları
Bilgisayar - İnternet - Bilim Teknoloji Tasarım Dünyası: Tarihte bilim için ölen bilim adamları: Bilime, keşfetmeye ve teknoliye olan tutkuları onları hem var etti hem yok etti. 1. Karl Scheele: Bir farmakolog olan Scheele birçok kim...
Son haberler.Spor, Finans, Kültür Sanat Magazin, Ekonomi, Dış Haberler, Politika Haberleri
Son haberler.Spor, Finans, Kültür Sanat Magazin, Ekonomi, Dış Haberler, Politika Haberleri
14 Ekim 2011 Cuma
Gen Bencildir - Richard Dawkins E-Kitap The Selfish Gene
Gen Bencildir - Richard Dawkins E-Kitap
Özverili ve bencil davranış kuramları, çıkarcılığın genetik tanımı, saldırgan davranışların evrimi, kanbağı kuramı, eşey farklarının doğal seçilimi gibi konulara değinilirken biyolojinin zengin ve büyüleyici dünyasını tanımamıza da yardımcı olunuyor. Dawkins'in okuru tartışmaya çağıran "popüler" üslubu ve geniş bilgi birikimi Gen Bencildir'i zevkle okunan bir kitap haline getiriyor.
Orijinal kitabın kapağı
Gen Bencildir (Orijinal adı: The Selfish Gene)
Özverili ve bencil davranış kuramları, çıkarcılığın genetik tanımı, saldırgan davranışların evrimi, kanbağı kuramı, eşey farklarının doğal seçilimi gibi konulara değinilirken biyolojinin zengin ve büyüleyici dünyasını tanımamıza da yardımcı olunuyor. Dawkins'in okuru tartışmaya çağıran "popüler" üslubu ve geniş bilgi birikimi Gen Bencildir'i zevkle okunan bir kitap haline getiriyor.
Orijinal kitabın kapağı
Gen Bencildir (Orijinal adı: The Selfish Gene)
( The Selfish Gene )Gen Bencildir - Richard Dawkins (Türkçe)
Richard Dawkins, Gen Bencildir adlı yapıtında özverili ve bencil davranış kuramları, çıkarcılığın genetik tanımı, saldırgan davranışların evrimi, kanbağı kuramı, eşey farklarının doğal seçilimi gibi konulara değinirken biyolojinin zengin ve büyüleyici dünyasını tanımamıza da yardımcı oluyor. Dawkins'in okuru tartışmaya çağıran "popüler" üslubu ve geniş bilgi birikimi Gen Bencildir'i zevkle okunan bir kitap haline getiriyor.
Gen Bencildir (Orijinal adı: The Selfish Gene)
Tübitak Yayınları
Yılı: 1976
Yazar: Richard Dawkins
Çeviri: Asuman Ü. Müftüoğlu
Sayfa Sayısı: 328
Boyutları: 11 x 18 cm
ISBN 975-403-032-4
İndir:
Dawkins, Richard - Gen Bencildir.rar
Gen Bencildir (Orijinal adı: The Selfish Gene)
Tübitak Yayınları
Yılı: 1976
Yazar: Richard Dawkins
Çeviri: Asuman Ü. Müftüoğlu
Sayfa Sayısı: 328
Boyutları: 11 x 18 cm
ISBN 975-403-032-4
İndir:
Dawkins, Richard - Gen Bencildir.rar
Darwin,evrim teorisi,çeşitlilik, evrim, genetik, genetik,fosil,mutasyon
11 Ekim 2011 Salı
Birlikte evrime bir örnek: sincaplar, kuşlar ve çok sevdikleri çam kozalakları (2/2)
Bu araştırmayı yapan bilim insanları, varsayımlarına dayanarak bazı tahminlerde bulundular:
1. Çam kozalaklarının arasında coğrafi farklılıklar olmalı.
Eğer ağaçlar tohumlarıyla beslenen avcılara yanıt olarak evrildilerse, kozalaklarda coğrafi farklılıklar gözlememiz gerekir: Sincapların birincil tohum avcısı olduğu bölgelerde, ağaçların sincaplara karşı daha güçlü savunmaları olmalı ve kuşların birincil avcı olduğu yerlerde ise ağaçların kuşlara karşı daha güçlü savunmaları olmalı. Gerçekten de böyle olduğunu görmekteyiz. Sincapların baskın olduğu bölgelerde, kozalaklar daha ağır ve daha az tohumluyken daha ince pula sahip (Bkz: Soldaki kozalak). Sadece çapraz-gagaların olduğu yerlerde ise, kozalaklar daha hafif, daha çok tohumlu ve kalın pullara sahiptir (Bkz: Sağdaki kozalak).
Sincaplara uyarlanmış Contorto çamı kozalakları – çapraz gagalar için daha kolay bir av
1. Çam kozalaklarının arasında coğrafi farklılıklar olmalı.
Eğer ağaçlar tohumlarıyla beslenen avcılara yanıt olarak evrildilerse, kozalaklarda coğrafi farklılıklar gözlememiz gerekir: Sincapların birincil tohum avcısı olduğu bölgelerde, ağaçların sincaplara karşı daha güçlü savunmaları olmalı ve kuşların birincil avcı olduğu yerlerde ise ağaçların kuşlara karşı daha güçlü savunmaları olmalı. Gerçekten de böyle olduğunu görmekteyiz. Sincapların baskın olduğu bölgelerde, kozalaklar daha ağır ve daha az tohumluyken daha ince pula sahip (Bkz: Soldaki kozalak). Sadece çapraz-gagaların olduğu yerlerde ise, kozalaklar daha hafif, daha çok tohumlu ve kalın pullara sahiptir (Bkz: Sağdaki kozalak).
Sincaplara uyarlanmış Contorto çamı kozalakları – çapraz gagalar için daha kolay bir av
Birlikte evrime bir örnek: sincaplar, kuşlar ve çok sevdikleri çam kozalakları (1/2)
Birlikte evrime bir örnek: sincaplar, kuşlar ve çok sevdikleri çam kozalakları (1/2)
Sahne: Rocky Dağları
Oyuncular:
Contorto Çamı
Sincaplar
Çapraz gagalı kuşlar
Olay örgüsü
Rocky Dağları’nın büyük bölümünde, sincaplar Contorto çamı tohumlarının önemli bir
Sahne: Rocky Dağları
Oyuncular:
Contorto Çamı
Sincaplar
Çapraz gagalı kuşlar
Olay örgüsü
Rocky Dağları’nın büyük bölümünde, sincaplar Contorto çamı tohumlarının önemli bir
8 Ekim 2011 Cumartesi
Balık için küçük, evrim için büyük bir sıçrama
Hayat suda başladı. Peki karaya nasıl sıçradı? Araştırmacılar, inceledikleri bir grup balıkta bunun ipucunu gördüklerini söylüyor.
Katı bir yüzeyden havaya sıçramayı başaran en az altı balık türü keşfedildi. Üstelik, sıçrama yeteneğinin balıklarda hiç de nadir bir hadise olmadığı düşünülüyor.
Journal of Experimental Zoology (Deneysel Zooloji Dergisi) tarafından basılan araştırma sonuçları, canlı türlerinde evrimin en önemli aşamalarından birine ışık tutuyor.
Kuzey Arizona Üniversitesi ekibinin başkanı Alice Gibb, hem karada hem suda yaşayabilen mangrov rivulus adlı balık türünü incelerken, araştırmayı başka türleri de kapsayacak şekilde genişletmeye karar verdiklerini söylüyor.
Dr. Gibb, ''Mangrov rivulus, üniversitenin laboratuvarındaki akvaryumdan bir ağla çıkartılmaya çalışılırken, sıçrayıp tekrar suya geri dönmeyi başarıyordu.'' diye anlatıyor.
Ekip, sıçrama yeteneği sadece mangrov rivulus gibi amfibik canlı türlerine mi özgü, yoksa normal balıklarda da görülüyor mu sorusunun kendilerinde merak uyandırdığını söylüyor.
Alternatif formatta oynat
Birbiriyle bağlantısız altı farklı balık türünü, düz bir yüzey üzerine koyduktan sonra hızlı kamera ile filme çekiyorlar.
Katı bir yüzeyden havaya sıçramayı başaran en az altı balık türü keşfedildi. Üstelik, sıçrama yeteneğinin balıklarda hiç de nadir bir hadise olmadığı düşünülüyor.
Journal of Experimental Zoology (Deneysel Zooloji Dergisi) tarafından basılan araştırma sonuçları, canlı türlerinde evrimin en önemli aşamalarından birine ışık tutuyor.
Kuzey Arizona Üniversitesi ekibinin başkanı Alice Gibb, hem karada hem suda yaşayabilen mangrov rivulus adlı balık türünü incelerken, araştırmayı başka türleri de kapsayacak şekilde genişletmeye karar verdiklerini söylüyor.
Dr. Gibb, ''Mangrov rivulus, üniversitenin laboratuvarındaki akvaryumdan bir ağla çıkartılmaya çalışılırken, sıçrayıp tekrar suya geri dönmeyi başarıyordu.'' diye anlatıyor.
Ekip, sıçrama yeteneği sadece mangrov rivulus gibi amfibik canlı türlerine mi özgü, yoksa normal balıklarda da görülüyor mu sorusunun kendilerinde merak uyandırdığını söylüyor.
Alternatif formatta oynat
Birbiriyle bağlantısız altı farklı balık türünü, düz bir yüzey üzerine koyduktan sonra hızlı kamera ile filme çekiyorlar.
11 Eylül 2011 Pazar
Evrimin kayıp halkası
Evrimin kayıp halkası 11 yaşında bir çocuk mu?
Yaklaşık iki milyon yıl önce Güney Afrika'da yaşamış olan "maymun adamların", insanlığın ilk türü olduğu düşünülen Homo erectus'tan bugünkü Homo sapien'lere evrilme sürecinin kayıp halkası olabileceği öne sürüldü.
Evrime inanılmaz, Evrim bilinir
Evrim Teorisi- O dönemden kalan iki iskelet üzerinde yapılan yoğun çalışmalarda, söz konusu insanların bugünkü insanla anatomik açıdan benzerlik taşıdığı keşfedildi.
İskeletlerden birisi genç bir kadına, diğeri de 11 yaşlarında olduğu tahmin edilen bir erkek çocuğuna ait.
Yaklaşık iki milyon yıl önce Güney Afrika'da yaşamış olan "maymun adamların", insanlığın ilk türü olduğu düşünülen Homo erectus'tan bugünkü Homo sapien'lere evrilme sürecinin kayıp halkası olabileceği öne sürüldü.
Evrime inanılmaz, Evrim bilinir
Evrim Teorisi- O dönemden kalan iki iskelet üzerinde yapılan yoğun çalışmalarda, söz konusu insanların bugünkü insanla anatomik açıdan benzerlik taşıdığı keşfedildi.
İskeletlerden birisi genç bir kadına, diğeri de 11 yaşlarında olduğu tahmin edilen bir erkek çocuğuna ait.
4 Eylül 2011 Pazar
Natural Life - Doğa ve Doğal Yaşam: Hidrobotanik ; Bitkilerin Evrimi - Eko Sistem
Natural Life - Doğa ve Doğal Yaşam: Hidrobotanik ; Bitkilerin Evrimi - Eko Sistem: HİDROBOTANİK Dünyamızın üzerindeki dengeye dayalı düzen içinde canlı veya cansız her varlığın kendine has bir rolü ve her rolün de bi...
Naturel Life Channel Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda , canlı yaşamı
Naturel Life Channel Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda , canlı yaşamı
29 Temmuz 2011 Cuma
Taksonomi & Bitki Sistematiği
Taksonomi
BİTKİLERİ TANIMAK
Yeryüzünde çeşitli bölgelere yayılmış ve gönümüzde var olan 380 bin bitki türü saptanmıştır. Bunları tek tek tanımak, özelliklerini bilmek mümkün değildir. Birbirine benzeyen özellikleri ile bitkiler birtakım gruplara ayrılarak bir çeşit sınıflama, sınıflandırma yapılır. Bu ayırıp inceleme işine BiTKi
BİTKİLERİ TANIMAK
Yeryüzünde çeşitli bölgelere yayılmış ve gönümüzde var olan 380 bin bitki türü saptanmıştır. Bunları tek tek tanımak, özelliklerini bilmek mümkün değildir. Birbirine benzeyen özellikleri ile bitkiler birtakım gruplara ayrılarak bir çeşit sınıflama, sınıflandırma yapılır. Bu ayırıp inceleme işine BiTKi
27 Temmuz 2011 Çarşamba
Beynin evrimine ilişkin yeni buluşlar
Beynin evrimine ilişkin yeni buluşlar
İngiltere'de yapılan bir araştırmada, dünyanın kuzey bölgelerinde yaşayan insanların, uzun ve karanlık kış aylarıyla başa çıkmalarına yardım eden daha büyük gözleri ve beyinleri olduğunu ortaya koydu.
Bilim Teknik
Evrim- Oxford Üniversitesi'nden bilim adamları, dünya çapında 12 farklı milletten 55 kafatasının beyin kapasitesini ve göz yuvalarını inceledi ve insanların, ekvatordan uzaklaştıkça beyinlerinin büyüyecek şekilde evrimleştiğini gözlemledi.
İngiltere'de yapılan bir araştırmada, dünyanın kuzey bölgelerinde yaşayan insanların, uzun ve karanlık kış aylarıyla başa çıkmalarına yardım eden daha büyük gözleri ve beyinleri olduğunu ortaya koydu.
Bilim Teknik
Evrim- Oxford Üniversitesi'nden bilim adamları, dünya çapında 12 farklı milletten 55 kafatasının beyin kapasitesini ve göz yuvalarını inceledi ve insanların, ekvatordan uzaklaştıkça beyinlerinin büyüyecek şekilde evrimleştiğini gözlemledi.
11 Haziran 2011 Cumartesi
Mağara Resimlerini Kadınlar, Kaya Resimlerini Erkekler yapmıştır
Giriş
Düşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan oDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birliktDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan olarak geçirecekti.
Düşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan oDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birliktDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan olarak geçirecekti.
7 Haziran 2011 Salı
İnsanlık Dünyaya nereden yayıldı?
İnsanoğlunun dünyaya nereden yayıldığını gösteren yeni arkeolojik bulgular elde edildi.
İlk insanların dünyaya yayılmasının Afrika-Avrasya arasında çift yönlü olduğunu, Avrasya’dan da Afrika’ya göçler olmuş olabileceğini gösteren bulgular elde edildi.
Gürcistan’ın güneyinde dağlık bir bölgede bulunan Dmanisi’de yıllardır devam eden kazılarda elde edilen bulgular, insanların Avrupa ve Asya kıtalarına sanıldığından daha erken, 1,85 milyon yıl önce yayılmış olduğunu gösteriyor. Daha önce insanların 1,7 milyon yıl önce yayılmış olduğu düşünülüyordu.
İlk insanların dünyaya yayılmasının Afrika-Avrasya arasında çift yönlü olduğunu, Avrasya’dan da Afrika’ya göçler olmuş olabileceğini gösteren bulgular elde edildi.
Gürcistan’ın güneyinde dağlık bir bölgede bulunan Dmanisi’de yıllardır devam eden kazılarda elde edilen bulgular, insanların Avrupa ve Asya kıtalarına sanıldığından daha erken, 1,85 milyon yıl önce yayılmış olduğunu gösteriyor. Daha önce insanların 1,7 milyon yıl önce yayılmış olduğu düşünülüyordu.
25 Mayıs 2011 Çarşamba
Metabolik Olayların Evrimi
Metabolik Olayların Evrimi
Yerkürenin oluşumunu izleyen dönemlerde, ortaya çıkan ilk çorba veya bulamaçdaki protobiyontlar için enerji kaynağı olarak zengin organik bileşikler vardı. Protobiyontlar bu maddeleri yıkmak zorundaydı. Bu ilk canlıların enerji kaynağı olarak ATP üretip kullandıkları olasıdır.
Yerkürenin oluşumunu izleyen dönemlerde, ortaya çıkan ilk çorba veya bulamaçdaki protobiyontlar için enerji kaynağı olarak zengin organik bileşikler vardı. Protobiyontlar bu maddeleri yıkmak zorundaydı. Bu ilk canlıların enerji kaynağı olarak ATP üretip kullandıkları olasıdır.
Hücre Evrimi Nedir
Hücre Evrimi
Prokaryontların yapısı, ökaryont hücrelere göre daha basittir. Siyano bakteriler veya mavi algler de denen bazı prokaryontlar, membranların sardığı bazı organellere sahiptir. Enzim, lipid, ribonükleikasit ve hücre çeperinin yapısı, prokaryontların en azından iki gruba ayrılması gerektiğini ortaya koyar. Bir grup gerçek bakterileri ve mavi algleri (=siyanobakterileri) kapsar, diğer grup archaebakterileri içerir. Bunlar hücre çeperi ile membran yapılarının farklı oluşu ile birbirinden ayrılır.
İkinci grup bakteriler olan archaebakteriler, bazı bakımlardan yerkürenin ilk dönemlerindekilere benzer yapıdaki ekoloik nişleri işgal eder. Onların bazılarının 105°C sıcaklığındaki volkanik su kaynaklarında yaşar. Bu da adı geçen bakteri tipleri enzimlerinin denatüre olma sıcaklığının çok yüksek olduğunun kanıtıdır.
Prokaryontların yapısı, ökaryont hücrelere göre daha basittir. Siyano bakteriler veya mavi algler de denen bazı prokaryontlar, membranların sardığı bazı organellere sahiptir. Enzim, lipid, ribonükleikasit ve hücre çeperinin yapısı, prokaryontların en azından iki gruba ayrılması gerektiğini ortaya koyar. Bir grup gerçek bakterileri ve mavi algleri (=siyanobakterileri) kapsar, diğer grup archaebakterileri içerir. Bunlar hücre çeperi ile membran yapılarının farklı oluşu ile birbirinden ayrılır.
İkinci grup bakteriler olan archaebakteriler, bazı bakımlardan yerkürenin ilk dönemlerindekilere benzer yapıdaki ekoloik nişleri işgal eder. Onların bazılarının 105°C sıcaklığındaki volkanik su kaynaklarında yaşar. Bu da adı geçen bakteri tipleri enzimlerinin denatüre olma sıcaklığının çok yüksek olduğunun kanıtıdır.
Kimyasal Evrim Nedir
Kimyasal Evrim
Özetle belirtmek gerekirse, yerkürenin oluşumunu izleyen dönemlerle bugünkü atmosfer bileşimi farklıdır. Örneğin eski sediman kayaçlarında, okside olmuş demir ve uranyum minerallerine rastlanmazdı. Bu ise başlangıç dönemlerinde atmosferde oksijenin serbest halde bulunmadığının kanıtıdır. Yerkürenin ilk oluşum dönemini andıran başka gezegenlerin atmosferleri karşılatırılarak, yerkürenin ilk atmosferi ile ilgili bilgiler elde edilebilir. O zamanki atmosfer esas itibariyle N, C02 ve su buharı içermekte idi. Bunlara, amonyak, metan, H2S ve hatta serbest haldeki H2'i de ekleyebiliriz. O dönemdeki atmosferin, indirgeyici bir yapıda olduğunu rahatça söylemek olasıdır. İlk okyanuslarda fosfat, silikat ve metal iyonları çözünmüş halde bulunmakta idi. Bu maddeler arasında olacak kimyasal tepkimeler için yüksek enerji gerekiyordu. Bu da şimşek çakarken oluşan elektriki boşalım, volkanların neden olduğu jeotermal ısı ve radyoaktivite kanalıyla sağlanmıştır. Yine o dönemlerde atmosferin ozon tabakası taşımaması nedeniyle, güneşten gelen ultraviyole ışınlar yerküre için önemli bir enerji kaynağı oluşturuyordu.
Özetle belirtmek gerekirse, yerkürenin oluşumunu izleyen dönemlerle bugünkü atmosfer bileşimi farklıdır. Örneğin eski sediman kayaçlarında, okside olmuş demir ve uranyum minerallerine rastlanmazdı. Bu ise başlangıç dönemlerinde atmosferde oksijenin serbest halde bulunmadığının kanıtıdır. Yerkürenin ilk oluşum dönemini andıran başka gezegenlerin atmosferleri karşılatırılarak, yerkürenin ilk atmosferi ile ilgili bilgiler elde edilebilir. O zamanki atmosfer esas itibariyle N, C02 ve su buharı içermekte idi. Bunlara, amonyak, metan, H2S ve hatta serbest haldeki H2'i de ekleyebiliriz. O dönemdeki atmosferin, indirgeyici bir yapıda olduğunu rahatça söylemek olasıdır. İlk okyanuslarda fosfat, silikat ve metal iyonları çözünmüş halde bulunmakta idi. Bu maddeler arasında olacak kimyasal tepkimeler için yüksek enerji gerekiyordu. Bu da şimşek çakarken oluşan elektriki boşalım, volkanların neden olduğu jeotermal ısı ve radyoaktivite kanalıyla sağlanmıştır. Yine o dönemlerde atmosferin ozon tabakası taşımaması nedeniyle, güneşten gelen ultraviyole ışınlar yerküre için önemli bir enerji kaynağı oluşturuyordu.
Biyogenez Nedir, Biyogenez Görüşü
Bilindiği gibi skolastik dönemde, canlıların ölü maddelerden oluştuğu kabul edilirdi. ARİSTOTELES, yılan balıklarının solucanlardan, onların da çamurdan oluştuğunu sanıyordu. Birçok kişi, kurtların kokuşmuş etten kendi kendine oluştuğunu sanmaktaydı. Bu görüş, REDİ'nin karşı görüşü isbat etmesine kadar sürdü. REDI deneylerinde kullandığı etin bir bölümünü kapalı kaplara koyarak, sineklerin buraya yumurta bırakmasını engelledi. Üstü kapalı olan deney
Sosyobiyoloji Nedir
Sosyobiyoloji Nedir
Paviyan maymunlarında türü erişkin bir birey, diğerlerini düşmana karşı uyarır ve böylece sürünün yaşamını devam ettirmesini sağlar. Grubun hayatta kalmasını mümkün kılan bu davranışın bir seleksiyon avantajı vardır. Grubu düşmana karşı ikaz eden bireyin bu davranış şeklini sağlayan genler,
Paviyan maymunlarında türü erişkin bir birey, diğerlerini düşmana karşı uyarır ve böylece sürünün yaşamını devam ettirmesini sağlar. Grubun hayatta kalmasını mümkün kılan bu davranışın bir seleksiyon avantajı vardır. Grubu düşmana karşı ikaz eden bireyin bu davranış şeklini sağlayan genler,
r ve K Seleksiyonu
r ve K Seleksiyonu
Seleksiyon populasyonda olaylanır. Bu nedenle bireyde değil de populasyonda tanınan uyumlar vardır. Kısa zamanda oluşan biyotoptaki bir tür süratli ve çok sayıda ürerse en azından belli bir bölümü aynı yaşama alanına yerleşebilirse başarılı olur. Çoğalma oranı yüksek olmalıdır. Bu durum populasyonun büyümesi eşitse r-değeridir {r-çoğalma oranı). Seleksiyon r-seleksiyonu olarak etki yapar. El değmemiş orman, mercan resifleri ve hayvan ini gibi alanların tür populasyon büyüklüğü, uzun süre sabit kalır. Bu arada birey sayısı, yaşama alanının
Seleksiyon populasyonda olaylanır. Bu nedenle bireyde değil de populasyonda tanınan uyumlar vardır. Kısa zamanda oluşan biyotoptaki bir tür süratli ve çok sayıda ürerse en azından belli bir bölümü aynı yaşama alanına yerleşebilirse başarılı olur. Çoğalma oranı yüksek olmalıdır. Bu durum populasyonun büyümesi eşitse r-değeridir {r-çoğalma oranı). Seleksiyon r-seleksiyonu olarak etki yapar. El değmemiş orman, mercan resifleri ve hayvan ini gibi alanların tür populasyon büyüklüğü, uzun süre sabit kalır. Bu arada birey sayısı, yaşama alanının
3 Nisan 2011 Pazar
Inanç, Evrim ve Programlama Dilleri / Faith, Evolution, and Programming Languages
10 Mart 2011 Perşembe
Penis Kemikli Bir Yapıdaydı
Penisteki kemik nasıl kayboldu?
ABD'li genetik bilimciler, insanlarda erkeğin penisinin aynen maymunlar, kediler ve farelerde olduğu üzere kemikli bir yapıdayken, bu özelliğin daha sonra kaybolduğunu düşünüyor.
Evrime inanılmaz, Evrim bilinir
Şempanze, makak maymunu ve insanın genomlarını karşılaştıran araştırmacılar, peniste omurgaya benzer kemik oluşumundan sorumlu DNA dizininin insanın evrim sürecinde silinip kaybolduğunu, fakat diğer primatların DNA'sında kaldığını söylüyor.
BBC Türkçe'nin haberine göre bugüne değin insanoğlunu maymun türlerinden ayırdeden başlıca özelliğin 'fazladan' genler olduğu düşünülürken, ABD'li araştırmacılar insanı insan yapan özelliklerin daha ziyade silinmiş DNA parçalarıyla alakalı olabileceğini tahmin ediyor.
Stanford, Georgia ve Pensilvanya Eyalet üniversitelerinin ortak çalışmasında, penisteki kemiğin yanısıra, beynin genişlemesini engellediği düşünülen DNA dizininin de şempanze ve makak maymunlarının genomunda varlığını koruduğu; ancak insan genomundan silindiği öne sürülüyor.
Araştırmacılar, dünyanın en karmaşık organı olan insan beyninin gelişimini silinen DNA ile bağlandırıyor.
Saygın bilim dergisi Nature'da yayımlanan araştırmada, şempanze ve makak maymunlarının sahip olduğu 510 DNA parçacığının insanlarda silinmiş olduğu yazılı.
Araştırmacılar, bu çalışmada doğrudan genlere değil, DNA'nın içerdiği başka maddelere baktıklarını söylüyorlar. Araştırmada adı geçen -ve genlere nazaran haklarında çok daha az şey bilinen bu DNA parçacıkları, yakınlarında bulunan genlerin işlevini düzenleyen roller üstleniyor.
Amerikalı ekip, şempanze ve makak maymunlarında cildin kıllı olmasını sağlayan DNA dizininin de insanoğlunda silinen parçacıklardan biri olduğu inancında.
Stanford Üniversitesi'nden Profesör David Kingsley, ''İnsan olmanın moleküler temelini keşfediyoruz'' diyerek araştırmadan duyduğu heyecanı dile getirdi.
Genetik bilimciler, maymun DNA'sındaki bazı parçaların insanlarda neden silindiğinin nedenleri üzerine de düşünüyor.
Daha büyük beyinli bir varlık, penisindeki kemiği neden kaybetsin?
Bilim insanları, penisi kemiksizleşen atalarımızın daha uzun süreli cinsel ilişkiye girerek, bir çift olarak daha çok yakınlaştığını ve çocuk bakımında üstünlük kazandıklarını düşünüyor.
ABD'li genetik bilimciler, insanlarda erkeğin penisinin aynen maymunlar, kediler ve farelerde olduğu üzere kemikli bir yapıdayken, bu özelliğin daha sonra kaybolduğunu düşünüyor.
Evrime inanılmaz, Evrim bilinir
Şempanze, makak maymunu ve insanın genomlarını karşılaştıran araştırmacılar, peniste omurgaya benzer kemik oluşumundan sorumlu DNA dizininin insanın evrim sürecinde silinip kaybolduğunu, fakat diğer primatların DNA'sında kaldığını söylüyor.
BBC Türkçe'nin haberine göre bugüne değin insanoğlunu maymun türlerinden ayırdeden başlıca özelliğin 'fazladan' genler olduğu düşünülürken, ABD'li araştırmacılar insanı insan yapan özelliklerin daha ziyade silinmiş DNA parçalarıyla alakalı olabileceğini tahmin ediyor.
Stanford, Georgia ve Pensilvanya Eyalet üniversitelerinin ortak çalışmasında, penisteki kemiğin yanısıra, beynin genişlemesini engellediği düşünülen DNA dizininin de şempanze ve makak maymunlarının genomunda varlığını koruduğu; ancak insan genomundan silindiği öne sürülüyor.
Araştırmacılar, dünyanın en karmaşık organı olan insan beyninin gelişimini silinen DNA ile bağlandırıyor.
Saygın bilim dergisi Nature'da yayımlanan araştırmada, şempanze ve makak maymunlarının sahip olduğu 510 DNA parçacığının insanlarda silinmiş olduğu yazılı.
Araştırmacılar, bu çalışmada doğrudan genlere değil, DNA'nın içerdiği başka maddelere baktıklarını söylüyorlar. Araştırmada adı geçen -ve genlere nazaran haklarında çok daha az şey bilinen bu DNA parçacıkları, yakınlarında bulunan genlerin işlevini düzenleyen roller üstleniyor.
Amerikalı ekip, şempanze ve makak maymunlarında cildin kıllı olmasını sağlayan DNA dizininin de insanoğlunda silinen parçacıklardan biri olduğu inancında.
Stanford Üniversitesi'nden Profesör David Kingsley, ''İnsan olmanın moleküler temelini keşfediyoruz'' diyerek araştırmadan duyduğu heyecanı dile getirdi.
Genetik bilimciler, maymun DNA'sındaki bazı parçaların insanlarda neden silindiğinin nedenleri üzerine de düşünüyor.
Daha büyük beyinli bir varlık, penisindeki kemiği neden kaybetsin?
Bilim insanları, penisi kemiksizleşen atalarımızın daha uzun süreli cinsel ilişkiye girerek, bir çift olarak daha çok yakınlaştığını ve çocuk bakımında üstünlük kazandıklarını düşünüyor.
2 Mart 2011 Çarşamba
Darwin’in kökeni - Darwin soy ağacı
Bilim insanları, Evrim Teorisi’nin babası Charles Darwin’in torununun torunundan aldıkları DNA örnekleriyle dünyanın en meşhur doğabilimcisinin genetik geçmişini çıkardı.
DNA incelemesi, National Geographic ve IBM’in desteklediği, en yeni teknoloji kullanılarak insanların soyağacının en eski atalarına kadar tespit edilebildiği Soyağacı Projesi kapsamında gerçekleşti. Projede DNA’sı incelenenlerden biri de İngiliz bilim insanı Darwin’in soyundan gelip şu anda Avusturulya’da yaşayan maceracı ve turist rehberi Chris Darwin oldu; tükürüğünden alınan örnekle, “Türlerin Kökeni” eserinin yazarı büyük büyük dedesinin izi sürüldü. Buna göre Darwin’in ataları 45 bin yıl önce Afrika’dan Orta Doğu’ya ilk geçen insan grupları arasında yer aldı. Buradan Avrupa’ya gittiler ve Buzul Çağı’nı güney İspanya’da atlattılar, 12 bin yıl önce de kuzey İngiltere’ye göç ettiler.
Böylece, Darwin’in atalarının doğrudan, insanların Avrupa’ya yayılmasına öncülük eden Kro-magnon insanından geldiği sonucuna ulaşıldı.
DNA incelemesi, National Geographic ve IBM’in desteklediği, en yeni teknoloji kullanılarak insanların soyağacının en eski atalarına kadar tespit edilebildiği Soyağacı Projesi kapsamında gerçekleşti. Projede DNA’sı incelenenlerden biri de İngiliz bilim insanı Darwin’in soyundan gelip şu anda Avusturulya’da yaşayan maceracı ve turist rehberi Chris Darwin oldu; tükürüğünden alınan örnekle, “Türlerin Kökeni” eserinin yazarı büyük büyük dedesinin izi sürüldü. Buna göre Darwin’in ataları 45 bin yıl önce Afrika’dan Orta Doğu’ya ilk geçen insan grupları arasında yer aldı. Buradan Avrupa’ya gittiler ve Buzul Çağı’nı güney İspanya’da atlattılar, 12 bin yıl önce de kuzey İngiltere’ye göç ettiler.
Böylece, Darwin’in atalarının doğrudan, insanların Avrupa’ya yayılmasına öncülük eden Kro-magnon insanından geldiği sonucuna ulaşıldı.
Mağara Resimlerini Kadınlar, Kaya Resimlerini Erkekler yapmıştır
Giriş
Düşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan oDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birliktDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan olarak geçirecekti.
Ünlü biliminsanı, Türlerin Kökeni adlı eserinin giriş bölümünde öyküye, ‘Majestelerinin gemisi Beagle’da bir doğa bilgini olarak bulunduğum sırada, Güney Amerika’da yaşayan organik varlıkların dağılımındaki ve o kıtanın bugünkü ve geçmişteki canlıların yerbilimsel ilişkilerindeki belirli olgular gözüme pek çarpmıştı. Bu olgular ..“türlerin kökeni”ne ışık tutacağa benziyordu. ..Ancak beş yıllık bir çalışmadan sonra bu konuda kurguda bulunmaya (speculation) başladım ve kısa bazı notlar aldım; 1844’te bunları genişleterek bana olası (probable) görünen sonucun taslağını elde ettim.’1 diye başlar ve devamını şöyle aktarır:
‘..Benim türlerin kökeni konusunda vardığım genel sonucun he*
Tektanrılı Dinlerde Resim ve Heykel Sorunu kitabının yazarı
1- Darwin, Charles; Türlerin Kökeni, s. 19, Onur Yayınları, 1984
MAĞARA RESİMLERİNİ
KADINLAR,
KAYA RESİMLERİNİ
ERKEKLER YAPMIŞTIR
Köksal ÇİFTÇİ*
Üstte solda Charles Darwin, sağda Alfred Russel Wallace, altta ise majestelerinin gemisi Beagle.
men hemen aynısına varmış (olan kç) ...Bay Wallace, bana daha sonra Sir Charles C. Lyell’e vermem dileğiyle bu konudaki bir yazısını gönderdi. Sir Charles C. Lyell’in Linnean Society’ye gönderdiği bu yazı, derneğin dergisinin üçüncü cildinde yayımlandı. Benim çalışmamı bilen Sir Charles C. Lyell ile Dr. Hooker -1844’te elimdeki taslağı okumuşlardı- yazdıklarımdan çıkarılmış kısa bir özeti Bay Vallace’ın değerli yazısıyla birlikte yayımlamayı uygun görerek bana şeref verdiler.’2
Bu sıkıntılı gelişme onu dehşete düşürmüş olmalıdır.
Sanırdık ki böylesi olaylar Darwin gibi büyük insanların başına gelir de bizim başımıza gelmez.
Bizi ürküten, 7 Temmuz 2009 tarihli Milliyet Gazetesi’nin arka sayfasında yer alan bir haberdir.
Haberde ‘Mağara resimlerini “dişi kuş”lar yapmış’ başlığı altında okura şu bilgiler aktarılıyordu:
‘ABD’deki Pennsylvania Üniversitesi arkeologlarından Profesör Dean Snow’un Fransa’daki Pech Merle ve Gargas mağaralarının duvarlarında bulunan el izleri üzerinde yaptığı analizler, bu izlerin pek çoğunun kadınlara ait olduğunu ortaya koydu. Tarih öncesi kadın sanatçıların, aynı zamanda ünlü “Benekli Atlar” adlı mağara resimlerinin yapımına da yardım ettikleri belirtildi.’
Prof. Snow’un uyguladığı yöntem de şöyle özetlenmişti:
‘Günümüz insanının el oranları ile mağara duvarlarında yer alan el izlerinin oranlarını karşılaştıran Profesör Dean Snow, tarih öncesi devirlerde kadının toplum içindeki rolünün zannedildiğinden çok daha büyük olduğunu belirtti. National Geographic’e konuşan Snow, “Geç taş devrinde sanatçıların toplumdaki rolünü bilmiyoruz. Ancak genel olarak çoğunluğu kadınların oluşturduğunu söyleyebiliriz” dedi.e dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan olarak geçirecekti.
Ünlü biliminsanı, Türlerin Kökeni adlı eserinin giriş bölümünde öyküye, ‘Majestelerinin gemisi Beagle’da bir doğa bilgini olarak bulunduğum sırada,
Düşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan oDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birliktDüşüncelerini yakından tanıdığınız Charles Darwin’in yaşadığı şu sorunu bilir misiniz? Eğer arkadaşları değerbilir davranıp kuramının bir özetini Alfred Russel Wallace’ın yazısıyla birlikte dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan olarak geçirecekti.
Ünlü biliminsanı, Türlerin Kökeni adlı eserinin giriş bölümünde öyküye, ‘Majestelerinin gemisi Beagle’da bir doğa bilgini olarak bulunduğum sırada, Güney Amerika’da yaşayan organik varlıkların dağılımındaki ve o kıtanın bugünkü ve geçmişteki canlıların yerbilimsel ilişkilerindeki belirli olgular gözüme pek çarpmıştı. Bu olgular ..“türlerin kökeni”ne ışık tutacağa benziyordu. ..Ancak beş yıllık bir çalışmadan sonra bu konuda kurguda bulunmaya (speculation) başladım ve kısa bazı notlar aldım; 1844’te bunları genişleterek bana olası (probable) görünen sonucun taslağını elde ettim.’1 diye başlar ve devamını şöyle aktarır:
‘..Benim türlerin kökeni konusunda vardığım genel sonucun he*
Tektanrılı Dinlerde Resim ve Heykel Sorunu kitabının yazarı
1- Darwin, Charles; Türlerin Kökeni, s. 19, Onur Yayınları, 1984
MAĞARA RESİMLERİNİ
KADINLAR,
KAYA RESİMLERİNİ
ERKEKLER YAPMIŞTIR
Köksal ÇİFTÇİ*
Üstte solda Charles Darwin, sağda Alfred Russel Wallace, altta ise majestelerinin gemisi Beagle.
men hemen aynısına varmış (olan kç) ...Bay Wallace, bana daha sonra Sir Charles C. Lyell’e vermem dileğiyle bu konudaki bir yazısını gönderdi. Sir Charles C. Lyell’in Linnean Society’ye gönderdiği bu yazı, derneğin dergisinin üçüncü cildinde yayımlandı. Benim çalışmamı bilen Sir Charles C. Lyell ile Dr. Hooker -1844’te elimdeki taslağı okumuşlardı- yazdıklarımdan çıkarılmış kısa bir özeti Bay Vallace’ın değerli yazısıyla birlikte yayımlamayı uygun görerek bana şeref verdiler.’2
Bu sıkıntılı gelişme onu dehşete düşürmüş olmalıdır.
Sanırdık ki böylesi olaylar Darwin gibi büyük insanların başına gelir de bizim başımıza gelmez.
Bizi ürküten, 7 Temmuz 2009 tarihli Milliyet Gazetesi’nin arka sayfasında yer alan bir haberdir.
Haberde ‘Mağara resimlerini “dişi kuş”lar yapmış’ başlığı altında okura şu bilgiler aktarılıyordu:
‘ABD’deki Pennsylvania Üniversitesi arkeologlarından Profesör Dean Snow’un Fransa’daki Pech Merle ve Gargas mağaralarının duvarlarında bulunan el izleri üzerinde yaptığı analizler, bu izlerin pek çoğunun kadınlara ait olduğunu ortaya koydu. Tarih öncesi kadın sanatçıların, aynı zamanda ünlü “Benekli Atlar” adlı mağara resimlerinin yapımına da yardım ettikleri belirtildi.’
Prof. Snow’un uyguladığı yöntem de şöyle özetlenmişti:
‘Günümüz insanının el oranları ile mağara duvarlarında yer alan el izlerinin oranlarını karşılaştıran Profesör Dean Snow, tarih öncesi devirlerde kadının toplum içindeki rolünün zannedildiğinden çok daha büyük olduğunu belirtti. National Geographic’e konuşan Snow, “Geç taş devrinde sanatçıların toplumdaki rolünü bilmiyoruz. Ancak genel olarak çoğunluğu kadınların oluşturduğunu söyleyebiliriz” dedi.e dergiye koymasalardı, uğruna kaptığı ölümcül hastalıkla boğuşarak oluşturduğu o eşsiz kuramı, sırf yazısını geç yayımladı diye kopya sayılacak ve Darwin, kalan ömrünü sıradan bir insan olarak geçirecekti.
Ünlü biliminsanı, Türlerin Kökeni adlı eserinin giriş bölümünde öyküye, ‘Majestelerinin gemisi Beagle’da bir doğa bilgini olarak bulunduğum sırada,
Mikroorganizmalardaki daha önce bilinmeyen, yeni bir metabolik yol keşfedildi
Tuzlu evrim
Mikroorganizmalardaki daha önce bilinmeyen, yeni bir metabolik yol keşfedildi.
Yaygın inanışın aksine Ölü Deniz aslında ölü değil. Büyük kısmını tuza toleranslı arkebakterilerin meydana getirdiği bir mikroorganizma popülasyonu yaşamlarını bu sularda sürdürüyor. Arkebakteriler, dünyadaki en ilkel yaşam formlarından birini oluşturuyor ve son derece uç koşullarda dahi hayatta kalabiliyorlar.Freiberg Üniversitesi’nden Dr. Ivan Berg’in rehberliğini yaptığı araştırma grubu, bu mikroorganizmaların daha önce gözden kaçırılmış olan metabolik süreçlerini mercek altına almışlar.
Bilimciler uzun zamandır, tuza toleranslı bu canlıların bir çok organik bileşeni hücrenin yapıtaşlarını sentezlemek üzere besin kaynağı olarak kullandıklarını biliyorlar. Haloarcula marismortui türünü model olarak kullanan ekip, arkebakterilerin ‘metilaspartat döngüsü’ olarak adlandırdıkları sahip metabolik yollarının detaylarını ortaya koymayı başarmışlar.
Araştırma grubu bu yeni metabolik yolun nereden köken aldığı sorusuna da cevap aramışlar. Tuza toleranslı arkebakterilerin ataları yaşam tarzlarını evrimsel anlamda değiştirmiş olduklarından, yeni ve tuzlu ortama ayak uydurmak üzere uygun metabolik yolu da bir şekilde keşfetmiş olmaları gerekliydi. Bilimciler bu metabolik süreç için gerekli olan genlerin tamamının, farklı mikroorganizmalardan toplandığı sonucuna varmışlar. Genlerin arkebakterilerin atalarında yeniden organize olması da tuza yönelik metabolik yolu ortaya çıkarmış.Araştırmacılar yeni genler meydana getirmektense ‘evrimsel tamircilik’ adı verilen böylesi bir yolla farklı genleri biraraya getirerek yeniden düzenlemenin çok daha kolay ve verimli olduğunun altını çiziyorlar.
Mikroorganizmalardaki daha önce bilinmeyen, yeni bir metabolik yol keşfedildi.
Yaygın inanışın aksine Ölü Deniz aslında ölü değil. Büyük kısmını tuza toleranslı arkebakterilerin meydana getirdiği bir mikroorganizma popülasyonu yaşamlarını bu sularda sürdürüyor. Arkebakteriler, dünyadaki en ilkel yaşam formlarından birini oluşturuyor ve son derece uç koşullarda dahi hayatta kalabiliyorlar.Freiberg Üniversitesi’nden Dr. Ivan Berg’in rehberliğini yaptığı araştırma grubu, bu mikroorganizmaların daha önce gözden kaçırılmış olan metabolik süreçlerini mercek altına almışlar.
Bilimciler uzun zamandır, tuza toleranslı bu canlıların bir çok organik bileşeni hücrenin yapıtaşlarını sentezlemek üzere besin kaynağı olarak kullandıklarını biliyorlar. Haloarcula marismortui türünü model olarak kullanan ekip, arkebakterilerin ‘metilaspartat döngüsü’ olarak adlandırdıkları sahip metabolik yollarının detaylarını ortaya koymayı başarmışlar.
Araştırma grubu bu yeni metabolik yolun nereden köken aldığı sorusuna da cevap aramışlar. Tuza toleranslı arkebakterilerin ataları yaşam tarzlarını evrimsel anlamda değiştirmiş olduklarından, yeni ve tuzlu ortama ayak uydurmak üzere uygun metabolik yolu da bir şekilde keşfetmiş olmaları gerekliydi. Bilimciler bu metabolik süreç için gerekli olan genlerin tamamının, farklı mikroorganizmalardan toplandığı sonucuna varmışlar. Genlerin arkebakterilerin atalarında yeniden organize olması da tuza yönelik metabolik yolu ortaya çıkarmış.Araştırmacılar yeni genler meydana getirmektense ‘evrimsel tamircilik’ adı verilen böylesi bir yolla farklı genleri biraraya getirerek yeniden düzenlemenin çok daha kolay ve verimli olduğunun altını çiziyorlar.
İlk modern insan 400 bin yıl önce mi çıktı?
İsrailli arkeologlar, "modern insanın" varlığına ilişkin en erken kanıt olarak gösterilebilecek, 400 bin yıl yaşında bir "diş" bulduklarını açıkladı.
Bilimadamlarının yeni savına göre, Tel Aviv'in 12 kilometre doğusundaki Roş Ha'Ayin'de, Kesem Mağarası'nda bulunan 400 bin yaşındaki diş, insanın evrim tarihini değiştirebilecek nitelik taşıyor. Tel Aviv Üniversitesi'nden bir ekip, İsrail'in merkezindeki mağarada yaptığı çalışmada ortaya çıkardığı dişin, 400 bin yıl yaşında olduğunu ve bilimsel olarak "Homo Sapiens" olarak tanımlanan modern insana çok benzeyen özellikler taşıdığını belirtiyor.
Bilinen en erken homo sapiens kalıntısı, bulunan dişin yarı yaşında. Bu sonuca ulaşmanın "çok heyecan verici" olduğunu bildiren arkeolog Avi Gopher, elde edilen sonucu kesinleştirmek için daha fazla araştırma gerektiğini ve bu keşifle "bütün evrim tablosunun değişebileceğini" ifade etti. Kabul edilen bilimsel teoriye göre, Neanderthal insan ve modern insan, Afrika'da 700 bin yıl önce yaşayan atalarından türedi. Bir grup, Afrika'dan Avrupa'ya göç etti ve Neanderthalleri oluşturdu. Başka bir grup Afrika'da kaldı ve bugünkü modern insanı oluşturdu.
'Modern insan şimdiki İsrail'de ortaya çıkmış olabilir'
Bilimadamlarının yeni savına göre, Tel Aviv'in 12 kilometre doğusundaki Roş Ha'Ayin'de, Kesem Mağarası'nda bulunan 400 bin yaşındaki diş, insanın evrim tarihini değiştirebilecek nitelik taşıyor. Tel Aviv Üniversitesi'nden bir ekip, İsrail'in merkezindeki mağarada yaptığı çalışmada ortaya çıkardığı dişin, 400 bin yıl yaşında olduğunu ve bilimsel olarak "Homo Sapiens" olarak tanımlanan modern insana çok benzeyen özellikler taşıdığını belirtiyor.
Bilinen en erken homo sapiens kalıntısı, bulunan dişin yarı yaşında. Bu sonuca ulaşmanın "çok heyecan verici" olduğunu bildiren arkeolog Avi Gopher, elde edilen sonucu kesinleştirmek için daha fazla araştırma gerektiğini ve bu keşifle "bütün evrim tablosunun değişebileceğini" ifade etti. Kabul edilen bilimsel teoriye göre, Neanderthal insan ve modern insan, Afrika'da 700 bin yıl önce yaşayan atalarından türedi. Bir grup, Afrika'dan Avrupa'ya göç etti ve Neanderthalleri oluşturdu. Başka bir grup Afrika'da kaldı ve bugünkü modern insanı oluşturdu.
'Modern insan şimdiki İsrail'de ortaya çıkmış olabilir'
Eşcinsellikte evrimsel fayda mı var?
Üreme avantajı sağlamadığı halde eşcinsellikten sorumlu genler çok uzun süre önce neden ortadan kalkmadı?
Evrimsel perspektiften bakıldığında erkekler arasındaki eşcinselliğe bir anlam verebilmek güç. Çeşitli araştırmalar bu eğilimin kalıtsal olabildiğini gösteriyor; ama eşcinsel erkeklerin çocuk sahibi olma ihtimalinin heteroseksüel hemcinslerine göre çok daha düşük olması akla bazı sorular getiriyor. Örneğin bu eğilimden sorumlu genlerin çok uzun süre önce ortadan kalkması gerekmez miydi? Bir üreme avantajı sağlamadığı halde en eski zamanlardan beri var olduğuna göre bu cinsel eğilimin ne gibi bir değeri olabilir?
Evrim psikologlarına göre olası bir açıklama, “akraba seçilimi hipotezi”, yani eşcinselliğin, yakın akrabaların yaşamda kalma şanslarını arttırarak dolaylı bir yarar sağlıyor olabileceği. Kurama göre eşcinsel erkekler, kendilerini yeğenlerine adayarak aile genlerinin devamlılığını sağlıyorlar. Tabii bunlar arasında kendilerine ait olanlar da var.
Evrimsel perspektiften bakıldığında erkekler arasındaki eşcinselliğe bir anlam verebilmek güç. Çeşitli araştırmalar bu eğilimin kalıtsal olabildiğini gösteriyor; ama eşcinsel erkeklerin çocuk sahibi olma ihtimalinin heteroseksüel hemcinslerine göre çok daha düşük olması akla bazı sorular getiriyor. Örneğin bu eğilimden sorumlu genlerin çok uzun süre önce ortadan kalkması gerekmez miydi? Bir üreme avantajı sağlamadığı halde en eski zamanlardan beri var olduğuna göre bu cinsel eğilimin ne gibi bir değeri olabilir?
Evrim psikologlarına göre olası bir açıklama, “akraba seçilimi hipotezi”, yani eşcinselliğin, yakın akrabaların yaşamda kalma şanslarını arttırarak dolaylı bir yarar sağlıyor olabileceği. Kurama göre eşcinsel erkekler, kendilerini yeğenlerine adayarak aile genlerinin devamlılığını sağlıyorlar. Tabii bunlar arasında kendilerine ait olanlar da var.
Teknoloji insan evrimine etkisi
Charles Darwin 1859 yılında, Dünya'da yaşamın nasıl geliştiğine yönelik algılarımızı değiştiren "Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine" adlı kitabını yayımladı.
Ancak bilim adamları o tarihten bu yana, insanların kendilerini doğal seçilim sürecinin etkisinden kurtarmak için yeterli kaynaklara sahip olup olmadığını merak ediyor.
İnsanoğlu kendisini sert doğa koşullarından, başka hiçbir canlının başaramadığı kadar koruyacak teknolojiler geliştirdi.
Örneğin kutup ayıları, kendilerini dondurucu soğuktan korumak için özel bir yağ geliştirirken, insanlar ayı derisinden yaptıkları giysilerle kendilerini sıcak tutabiliyor.
Peki bu bir anlamda, teknolojide gözlenen dönüşümün, evrim sürecini durdurduğu anlamına mı geliyor?
Bu sorunun yanıtının büyük bölümü genlerimizde yatıyor ve onların sıralaması cevabı bulmamıza yardımcı oluyor.
Bilim adamları, dünyanın dört bir yanından insanların genlerini mukayese ederek, onların ne kadar farklı olduklarını, ne kadar farklı şekilde evrim geçirdigimizi görebiliyor.
Metobolizmamızın, geçmişte sindiremediğimiz bazı şeyleri artık sindirmemizi sağlayacak sekilde değiştiği bir gerçek.
Bunun en açık örneği, laktozda yani süt şekerinde görülebilir.
Yaklaşık 10 bin yıl önce, insanlar tarıma başlamadan, birkaç yaşı aşan hiç kimse süt şekerini sindiremiyordu.
Bugün ise dünyanın çesitli bölgelerinde süt şekeri sindirim oranına bakıldığında, tarımin farklı yerlerde nasıl farklı şekilde geliştiği görülebiliyor.
Örnegin süt şekeri sindirim oranı İrlandalılarda yüzde 99, tarım geleneğinin çok farklı olduğu Güneydoğu Asya'da ise yüzde 5'ten az.
Yine de teknolojimizin ve keşiflerimizin, geçmişte evrim geçirmemizi durdurmadığı bir gerçek.
University College London'dan kalıtım bilimci Profesör Steve Jones, Shakespeare'ın döneminde İngiltere'de yeni doğan her üç bebekten sadece birinin 21 yaşını görebildiğini söylüyor ve ekliyor:
"Tüm bu ölümler, doğal seçilim sürecinin ham maddeleriydi. Bu çocuklarin çoğu, taşıdıkları genlerden dolayı öldü. Şimdi ise yeni doğan bebeklerin yaklaşik yüzde 99'u 21 yaşını görebiliyor."
Steve Jones, "Doğal seçilim süreci, eğer durmadıysa, en azından yavaşladı" diyor.
Bir ABD kasabasında evrim
Amerika Birleşik Devletleri'nin Massachusetts eyeletinde küçük bir kasaba olan Framingham'da, biyalog Stephen Stearns öncülügünde bir ekip, 20. yüzyılın ortasına dek gidip, kasabadaki binlerce kadının tıbbi özgeçmişini inceledi.
Bilim adamları, üreyen kadınları incelediklerinde, en azından Framingham'da evrim sürecinin devam ettigini gördü.
Stephen Stearns, "Doğal seçilim sürecinin temelde boyu azaltacak kiloyu ise artıracak şekilde geliştiğini bulduk." diyor.
Ancak bilim adamları o tarihten bu yana, insanların kendilerini doğal seçilim sürecinin etkisinden kurtarmak için yeterli kaynaklara sahip olup olmadığını merak ediyor.
İnsanoğlu kendisini sert doğa koşullarından, başka hiçbir canlının başaramadığı kadar koruyacak teknolojiler geliştirdi.
Örneğin kutup ayıları, kendilerini dondurucu soğuktan korumak için özel bir yağ geliştirirken, insanlar ayı derisinden yaptıkları giysilerle kendilerini sıcak tutabiliyor.
Peki bu bir anlamda, teknolojide gözlenen dönüşümün, evrim sürecini durdurduğu anlamına mı geliyor?
Bu sorunun yanıtının büyük bölümü genlerimizde yatıyor ve onların sıralaması cevabı bulmamıza yardımcı oluyor.
Bilim adamları, dünyanın dört bir yanından insanların genlerini mukayese ederek, onların ne kadar farklı olduklarını, ne kadar farklı şekilde evrim geçirdigimizi görebiliyor.
Metobolizmamızın, geçmişte sindiremediğimiz bazı şeyleri artık sindirmemizi sağlayacak sekilde değiştiği bir gerçek.
Bunun en açık örneği, laktozda yani süt şekerinde görülebilir.
Yaklaşık 10 bin yıl önce, insanlar tarıma başlamadan, birkaç yaşı aşan hiç kimse süt şekerini sindiremiyordu.
Bugün ise dünyanın çesitli bölgelerinde süt şekeri sindirim oranına bakıldığında, tarımin farklı yerlerde nasıl farklı şekilde geliştiği görülebiliyor.
Örnegin süt şekeri sindirim oranı İrlandalılarda yüzde 99, tarım geleneğinin çok farklı olduğu Güneydoğu Asya'da ise yüzde 5'ten az.
Yine de teknolojimizin ve keşiflerimizin, geçmişte evrim geçirmemizi durdurmadığı bir gerçek.
University College London'dan kalıtım bilimci Profesör Steve Jones, Shakespeare'ın döneminde İngiltere'de yeni doğan her üç bebekten sadece birinin 21 yaşını görebildiğini söylüyor ve ekliyor:
"Tüm bu ölümler, doğal seçilim sürecinin ham maddeleriydi. Bu çocuklarin çoğu, taşıdıkları genlerden dolayı öldü. Şimdi ise yeni doğan bebeklerin yaklaşik yüzde 99'u 21 yaşını görebiliyor."
Steve Jones, "Doğal seçilim süreci, eğer durmadıysa, en azından yavaşladı" diyor.
Bir ABD kasabasında evrim
Amerika Birleşik Devletleri'nin Massachusetts eyeletinde küçük bir kasaba olan Framingham'da, biyalog Stephen Stearns öncülügünde bir ekip, 20. yüzyılın ortasına dek gidip, kasabadaki binlerce kadının tıbbi özgeçmişini inceledi.
Bilim adamları, üreyen kadınları incelediklerinde, en azından Framingham'da evrim sürecinin devam ettigini gördü.
Stephen Stearns, "Doğal seçilim sürecinin temelde boyu azaltacak kiloyu ise artıracak şekilde geliştiğini bulduk." diyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Parmaklarımızdaki kaslar
Ellerimiz birçok farklı hareket gerçekleştirebilir: esner, kapanır, gerilir, açılır, döner... Tabii ki bir şeyleri kavramak için yaptığımız ...
-
Ekosistemde bir türün her türlü evrim basamağı diğer türlere etki yapar, zira onların seleksiyon koşulları değişir. Örneğin bir bitkide ac...
-
Preadaptasyon (=Önuyum) Nötral ya da önce dezavantajlı gen veya gen kombinasyonları da, çevre değişiminde veya yeni bir yaşama alanına gi...
-
Seleksiyon populasyonda olaylanır. Bu nedenle bireyde değil de populasyonda tanınan uyumlar vardır. Kısa zamanda oluşan biyotoptaki bir tü...