30 Mayıs 2012 Çarşamba

Kalıtsal Sürüklenme


Küçük populasyonlarda eşlerin seçimi ve çiftleşme, büyük ölçüde şansa dayanır. Böylece gen havuzlarındaki denge, doğal seçilimden ziyade, şansla meydana gelen olaylarla değişir. İşte küçük
populasyonlarda, şansa bağlı olarak meydana gelen üreme olaylarının evrimsel gelişmelerdeki etkisi, SEWALL WRIGHT tarafmdan ‘Genetik Drift = Kahtsal Sürüklenme’ olarak adlandırılmıştır. Küçük populasyonlarda, benzer bireyler kendi aralarında çiftleştikleri için, allel genlerden birçoğunun, doğal seçi­limden ziyade, şansla, heterozigot(karma) halden homozigot(saf) hale geçme eğilimleri vardır. Bu arılaşma, belirli zararlı ya da yararlı özelliklerin fenotipte kendilerini göstermelerine ve bir zaman sonra da doğal seçilimle o populasyondan elenmelerine ya da korun­malarına neden olabilir. Bu homozigotlaşma, birçok türde, uyumsal değer göstermemesine karşın, birçok anormal ve anlaşılmaz yapıların nasıl kazanıldığını açıklayabilir.
Genetik sürüklenme, HARDY -WEINBERG eşitliğine aykırı bir durumu (HARDY WEINBERG eşitliğinde homozigotların oranı sabitti) yani, homozigot birey sayısının değişimini ifade eder. Evrimleşmede ne ölçüde önemli rol oynadığı, birçok bilim adamı arasında hala tartışmalıdır. Bununla beraber birçok bitki ve hayvan grubunun, doğada, kalıtsal sürüklenme ile, yani şansa bağlı olaylarla çeşitlendiği ve geliştiği bilinmektedir. Öyleki, evrimsel çizgi boyunca, özel koşullara uyum yapmak için izlenen birçok yol, şansa bağlı olarak seçilmiştir. Her kademesinde çatallaşan bir yol gibi. Insan oluşuncaya kadar, sayısız çatallanmış yoldan şansa bağlı olarak geçilmiş ve bugüne gelinmiştir. Koşullar tamamen aynı olsa da, başlangıçtan, hatta bir primat evresinden, tekrar bugünkü insana benzer bir canlının gelişmesi, kural olarak olanaksızdır. Çünkü her çatallanmış kavşakta, insana götüren yolun, doğrulukla tekrar seçilmesi çok az bir olasılıkla olabilir. Bunun için çok tipik birkaç örnek verelim:
a) Birçok bitki, geçmişte, gerekli olmadığı için petallerini yitirmiştir (örneğin böcekler yerine rüzgarla tozlaşmaya başladıkları için). Bir zaman sonra tekrar böceklerle tozlaşma zorunluluğunu duyunca, petallerini aynı şekilde oluşturamamış, bunun yerine, üreme zamanlarında çiçeklerine yakın yapraklarını renklendirecek özellikleri kazanmıştır (Atatürk Çiçeğinin kırmızı yapraklarımanımsayınız!).
B) Birincil su hayvanları (balık gibi) oldukça etkin bir solunumu yürütebilecek solungaç sistemlerini, karmaşık bir yol izleyerek geliştirmiştir. Kara yaşamına uyum yaptıktan sonra, bir kısım canlı, tekrar suya dönmüştür (balinalar, yunuslar vs.); fakat hiçbiri, embriyonik gelişimlerinde kalıntı halinde solungaç yapısını gösterdikleri halde, tekrar solungaç yapısını geliştirememiştir. Hemen hepsi yine akciğeriyle solunuma devam eder. Fakat bunun yanısıra oksijeni uzun süre tutabilecek ya da depolayabilecek yapıları geliştirmişlerdir. Keza hiçbiri balıklardaki gibi yanlardan basılmış kuyruk yüzgecini geliştirememiş; bunun yerine üstten basık kuyruk yüzgeçlerini geliştirebilmişlerdir.
Evrimde bir yapının tekrar ortaya çıkma olasılığı yok denecek kadar azdır. Örneğin balıkların kuyruk yüzgeci yanlardan basılmıştır. Kara yaşamından tekrar su yaşamına dönmüş hayvanlar (şekilde yunus) ancak üstten basık kuyruk yüzgecini geliştirebilmişlerdir (Kosswig’den)
Ön bacakları kürek şekline dönüşmüştür; fakat hiçbir zaman balık yüzgeçlerine benzemez. Çünkü evrimsel olarak bir kere yitirilen bir yapımn tekrar kazanılması hemen hemen olanaksızdır. ya da çok küçük olasılıklarla tekrarlanabilir. Burada yönlendirici unsur çevre koşullarının farklılığı değil, şansa bağlı seçilimlerin etkisidir.
Mutasyonların bir kısmı dönüşlüdür. (Geri Mutasyonlar); bununla beraber evrimsel gelişmeler geriye dönük değildir (Dollo Yasası). Örneğin bir kuşun, tekrar sürüngene; bir balinanın karada yaşayan atasına dönüşmesi; parazitlerin serbest yaşaması; atın tekrar beş parmaklı olması olanaksızdır. Çünkü gerekli tüm geri mutasyonların şansa bağlı olarak elde edilmesi, olasılık açısından hemen hemen sıfırdır. Keza aynı nedenle, körelmiş organların ve yapıların da tekrar işlev görebilecek eski hallerine dönmesi olanaksızdır.
Kalıtsal Sürüklenmenin işleyişi
Eğer bir populasyon HARDY – WEİNBERG eşitliğini gösteremeyecek kadar küçükse, ya da köken aldığı populasyondan küçük gruplar halinde ayrılmışsa, şansa bağlı döllenmeler sonucu bir zaman sonra köken aldığı populasyonun yapısından belirgin olarak farklılaşır. Kalıtsal sürüklenmeyi sağlayan olayları kısaca görelim.
Göç ya da Sürüklenme:
Oldukça büyük olan bir populasyondan, küçük bir grup koparak ayrılırsa, bu küçük grubun ileride meydana getireceği yeni populasyo­nun gen havuzu köken aldığı populasyonunkinden farklı olur. Çünkü bu küçük grup ayrılırken bu grubun gen havuzu, ana populasyonun gen havuzundan belirli bir farklılık gösterir. Örneğin Anadolu’da yaşayan insanlarda mavi göz geni frekansının ortalama % 10 olduğunu varsayalım. Mavi göz geni frekansı % 30 olan bir ailenin ya da aşiretin Anadolu’dan Mısır’a göç ettiğini ve orada yıllarca kendi içerisinde çoğaldığını düşünelim. Bir zaman sonra oluşacak bu yeni populasyonda mavi göz geninin frekansı % 30 olmakla ana populasyondan farklılık gösterecektir. Çünkü başlangıç gen frekansı farklıdır. Özellikle insan populasyonlarında bu sürüklenmeler çok görülür. Çünkü göç eden toplumlar uzun yıllar kendi içlerinde evlendikleri için, başlangıçta taşıdıkları gen bileşimlerini koruma ve yaygınlaştırma eğilimi gösterirler. Bir zaman sonra içine göç ettikleri toplumlarla karışmaya, başlangıçta taşıdıkları gen bileşimIerini yitirmeye ve belirli bir derecede göç ettikleri toplumun gen bileşimini değiştirmeye başlarlar. Anadolu’ya büyük ve küçük birçok göçün olduğu ve bunların uzun yıllar kendi içlerinde evlendikieri bilinmektedir. Bu nedenle insan toplumuna ilişkin kalıtsal sürüklenmenin en iyi örneklerini Anadolu’da görmek mümkündür. Keza adalara göç etmiş insanlarda da bu kalıtsal sürüklenmeler çok belirgin olarak görülür. Kan grupları üzerinde doğal seçilimin çok büyük etkisi olmadığından, göç eden toplulukların kan grupları incelenmekle koptukları populasyonlar tahmin edilebilir.
Eğer bir populasyon sürekli olarak genişliyorsa, bir zaman sonra populasyonun kenarındaki gen bileşimleri, merkezdekilerden daha farklı olmaya başlar ve bu fark gittikçe artabilir.
Birçok canlı grubu, küçük populasyonlar halinde yeni ortamları işgal ederek, ana populasyona bağımlı olmadan çoğalabilir ve yeni özellikli populasyonlar oluşturabilir. Küçük populasyonların kendi içinde çiftleşmesiyle meydana gelen evrimsel değişiklikler, doğal seçilimden ziyade şansa dayanır.Bir populasyondan bir parça koptuğunda, o parça, populasyonun gen ortalamasına etki edecek bir miktar geni de beraberinde götürmüşse, ana populasyonun gen bileşimi bir miktar bozulabilir (ana populasyon çok büyük olmamak koşuluyla). Örneğin demin verdiğimiz misalde, % 30′luk mavi gen göçü, ana populasyonun ortalamasının (% 10) bir miktardüşmesine neden olabilir. Bu nedenle, bir populasyondan dışa göç de HARDY – WEiNBERG eşitliğini bozabilir.
Afetlerin ve Sığınmaların Etkinliği:
Herhangi bir zamanda meydana gelecek bir afet, populasyonun büyük bir kısmını ortadan kaldırabilir ve arta kalan pek az bir kısmından sonunda yeniden bir toplum oluşabilir. Fakat arta kalan küçük parça, eğer önceki toplumun tam özelliğini taşımayan bir gen havuzuna sahipse, yeni meydana gelen toplumun yapısı öncekinden çok farklı olur. Özellikle yangın, fırtına, su baskını, deprem, hatta savaş, bu yeni özellikleri ortaya çıkarabilir.
Sığınma:
Çoğunlukla kışı saklanarak geçiren canlılarda, bir sonraki yazda yine küçük populasyonların etkisi görülür. Örneğin soğuk bir kış, saklanan bireylerin büyük bir kısmını yok ederken, iyi saklanmış küçük bir grup, bu yıkımdan kurtulur ve ger havuzunu, yazın oluşacak tüm populasyona verir. Bazı böceklerde, bazı özelliklerin en azından bazı yıllarda neden yaygın olduğu bu yolla açıklanabilir.
Prof.Dr.Ali Demirsoy’un Yaşamın Temel Kuralları adlı serisinden alınmıştır.

Darwin,evrim teorisi,çeşitlilik, evrim, genetik, genetik,fosil,mutasyon, Ekoloji

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Parmaklarımızdaki kaslar

Ellerimiz birçok farklı hareket gerçekleştirebilir: esner, kapanır, gerilir, açılır, döner... Tabii ki bir şeyleri kavramak için yaptığımız ...